Velayet hakkının kötüye kullanılması yahut velayetle ilgili sorun ve problemler son
zamanlarda ciddi manada artmış durumda. En azından tarafımıza bu hususta danışmak isteyen
kişilerin son dönemde bir hayli fazlalaştığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun nedenleri
arasında mahkeme kararlarının yaz tatili döneminde genel olarak velayeti kendisinde olmayan
eş ile çocuk arasında yatılı kişisel ilişki kurması nedeniyle taraflar arasında yaşanan
uyuşmazlıkların daha da çetrefilleşmesi yer almakta. Nitekim neredeyse yıl boyunca velayeti
kendisinde olan eş yanında kalan çocuğun bir anda bütün düzenini bozarak genelde bir iki
hafta diğer eşin yanına gitmesi haliyle bir çok problemi de beraberinde getiriyor.
Eşler boşanmış olmalarının etkileriyle birbirlerine karşı en hafif davranış biçimiyle
kırgınlık sergiledikleri için o dönem bakımından gereken sağlıklı iletişimi de
kuramayabiliyorlar. Olaylar bir anda kavgalara veya çocuğu diğer eşten gizlemeye/kaçırmaya
doğru meylediyor. Burada da karşımıza velayeti elinde olanın velayeti elinde olmayana
çocuğu göstermeme durumu çıkmış oluyor. Geçerli mazeretler dışında çocuğun velayeti
kendisinde olmayan eşe göstermeyen eşin yetkisini kötüye kullandığı kabul edilmektedir.
Çocuğun Velayeti Kendisinde Olmayan Tarafa Gösterilmemesinin Geçerli
Mazeret Olarak Kabul Edilebileceği Diğer İfadeyle Çocuğu Göstermeyen Eşin
Kötüniyetli Kabul Edilemeyeceği Haller Nelerdir?
Bu hususta sıralayacağımız geçerli sebepler sınırlı sayıda değildir. En başta bunu belirtmekte
yarar vardır. Somut olayın özelliğine göre hâkim çocuğu göstermeyen eşin mazeretini geçerli ya da
geçersiz olarak kabul edecektir. Ancak genel olarak sayabileceğimiz geçerli mazeretler şunlardır;
- Kişisel ilişki hakkı olan eşin çok uzak mesafede oluşu nedeniyle çocuğunu gelip görememesi
durumu çocuğu göstermeme olarak kabul edilmez. Nitekim velayeti kendisinde olan eşin
çocuğu diğer eşe götürme zorunluluğu yoktur. Burada kişisel ilişki hakkı olan kişinin
kendisinin gelip çocuğu görmesi yahut yanına kendi imkanları ile alması gerekir. Bu hususta
yaşadığı imkânsızlık yahut gelememe halleri çocuğu göstermeme olarak kabul edilemez.
- Çocuğun kişisel sebepleri nedeniyle kişisel ilişkinin tesis edildiği dönemde görüşme
imkânının ortadan kalmış olması. Örneğin çocuğun tam o dönemde hastanede yatış verilecek
derecede rahatsızlığa yakalanmış olması, çocuğun öğrenim gördüğü okulun tam da o döneme
denk gelen yurtdışı gezisi veya eğitim programı düzenlemiş olması, yine sınava hazırlanan bir
çocuğun tam da o dönemde sınav kampında oluşu gibi…Çocuğun kişisel ilişki tesis edildiği
dönemler için oluşan bu kişisel mazereti nedeniyle gösterilememesi velayetin kötüye
kullanılması olarak değerlendirilemeyecektir. Ancak kişisel neden kavramının çok geniş
kapsamda değerlendirilemeyeceğini, çocuk için gerçek ve önemli bir mazeret halinin oluşmuş
olması gerektiğini önemle belirtelim. Örneğin tamamen keyfi şekilde tam da diğer eşle kişisel
ilişki tesis edildiği dönemde velayeti kendisinde olan eşin çocuğu alıp tatile gitmesi durumu.
Böyle bir olay geçerli bir mazeret olmayacak ve hatta velayet hakkının kötüye kullanılması
olarak değerlendirebilecektir.
- Zorlayıcı sebepler nedeniyle çocuğun gösterilememesi durumu da geçerli mazeret kabul edilir.
Örneğin geneli etkileyen deprem, olağanüstü hal, salgın hastalık, karşı tarafın bulaşıcı
hastalığa yakalanmış olması veya karantina halleri vb…
- Velayeti kendisinde olmayan eşin kişisel ahlaki durumunun çocukla görüşmeye engel olacak
düzeyde bozuk ya da bozulmuş olması halinde de çocuğu göstermeyen eş velayet hakkını
kötüye kullanmış sayılmaz. Örneğin, eşin yaşadığı ortamda açıkça fuhuş yapıyor ya da fuhşa
yer temin ediyor oluşu, yahut eşin bulunduğu ortamdaki diğer kişilerin de yaygın gayri ahlaki
davranış ve söylemlerinin oluşu vb. ( Böyle sebeplerin varlığı halinde en önemli tavsiyemiz
velayeti kendisinde olan eşin diğer eşin çocukla kurulan kişisel ilişkinin kaldırılması için
dava açmasıdır )
- Kişisel ilişki tesis edilen eşin alkol yahut uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle çocukla aynı
ortamda bulunmasının ( hele ki yatılı kalmasının ) çocuğa zarar verecek oluşu ( Böyle
sebeplerin varlığı halinde en önemli tavsiyemiz velayeti kendisinde olan eşin diğer eşin
çocukla kurulan kişisel ilişkinin kaldırılması için dava açmasıdır )
- Kişisel ilişki tesis edilen eşin bir önceki dönem ya da dönemlerde sergilediği çocuğa zarar
veren davranışları yahut ağır ihmalleri. Örneğin çocuğu bu dönemde alıp başkasına bırakmak,
iradi olarak çocuğu alıp bir yerde terk etmek, çocuğu her alışında diğer eşe karşı olumsuz
yönde yönlendirme yapmak, taciz eylemlerinde bulunmuş olmak vb. ( Böyle sebeplerin
varlığı halinde en önemli tavsiyemiz velayeti kendisinde olan eşin diğer eşin çocukla
kurulan kişisel ilişkinin kaldırılması için dava açmasıdır )
- Hem çocuğun, hem de eşlerin görüşmeyi engelleyecek düzeyde yaşadığı sağlık problemleri
- Çocuğun kişisel ilişki tesis edilen diğer eşe gitmeme konusundaki ısrarı. Yalnız bu ısrarın
çocuğu psikolojik olarak zarar verecek boyutta olması gerekir. Ayrıca genel görüşmeme
durumundan kaynaklı yaşanan soğukluklar bu kapsamda değildir. Çocuğun diğer eşe
ısınabileceği ihtimali göz ardı edilemez. Buradaki gitmeme ısrarının ciddi seviyede olması,
çocuğun bilinçli olarak kendi isteğinin bu yönde olması ve gitmesi halinin kendisine gerek
fiziksel açıdan gerekse de psikolojik açıdan zarar verecek düzeye ulaşmış olması gerekir. Yani
sadece ben gitmek istemiyorum diyen çocuğun bu yöndeki beyanı geçerli mazeret kabul
edilemez.
Geçerli Bir Mazeret Olmaksızın Çocuğu Diğer Eşe Göstermeyen Velayet Hakkını
Kötüye Kullanmış Sayılır ?
Yukarıda izah ettiğimiz ve somut olaya göre çoğaltılabilecek diğer geçerli sebepler olmaksızın
çocuğu göstermeyen eş hakkını kötüye kullanmış sayılır. Bunun da en büyük yaptırımı karşımıza kişi
hakkında dava açılması halinde velayetinin kaldırılması şeklinde çıkmaktadır.
Konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1926 E. 2015/1139 K. 01.04.2015
tarihli karar özetine bakacak olursak
“……….Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de
dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal
etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup
olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü
davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.
Yukarıda değinilen yasa hükmü ile dosya arasındaki icra dosyaları ve davalı hakkında çocuk
teslimine muhalefet etmekten dolayı uygulanan yaptırım bir arada düşünüldüğünde, davalı
annenin çocuğun babayla kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engellediği, bundan dolayı
hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten yaptırım uygulandığı, bu suretle Türk Medeni
Kanunu‘nun 324. maddesinde yer alan yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına
rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun
kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya
verilmesi gerektiği kabul edilmelidir………………. denilmektedir.
Özetin de özeti;
Çocuğunu geçerli bir sebebi olmaksızın diğer eşe göstermeyen ve sudan sebepler öne sürerek
görüşmeye engel olan eşin velayet hakkını kötüye kullandığı kabul edilir ve diğer eşin dava
açması halinde velayet hakkı kendisinden alınır.
Önemli Tavsiye
Çocuğun hem anneye hem babaya ihtiyacı vardır. Kişisel husumet,kin,intikam yahut
kırgınlıklarla çocuğunuza zarar vermeyiniz. Her açıdan çocuğun sağlıklı yetişmesi yine en
çok anne babaya fayda sağlayacağını unutmayınız. Saygılarımla…